11 Ocak 2015 Pazar

Bir Kadının Yaşamından 24 Saat

'Bir Kadının Yaşamından 24 Saat', Stefan Zweig'ın tutkuyu iliklerimizde hissettirdiği öyküsü.

Sizin hiç basiretinizin bağlandığı anlar oldu mu?
Bu öykü, kontrolün elimizden çıktığı, hayatımıza ancak bir seyirci gibi yaklaşabildiğimiz anları hatırlatmak adına anlamlı…

Stefan Zweig, kalemine hayran olduğum yazarlardan bir tanesi. Onun için kitaplarının konusuna dahi bakmadan hemen alıyorum. Bu kitabı da hakkında hiçbir fikir sahibi olmadan almıştım.

Stefan-Zweig-Bir-Kadinin-Yasamından-24-Saat
Tutku dolu bir öykü 'Bir Kadının Yaşamından 24 Saat'
'Bir Kadının Yaşamından 24 Saat', en kuvvetli duygulardan tutkunun nasıl da bizi esir alıp kendimize bile söz geçiremez hale getirdiğini, mantığımızı nasıl da kenara itip bizi yönetmeye başladığını öyle güzel anlatıyor ki..

Ağzımız açık bir halde kendimize seyirci kalmak... Ben bu öyküde bu durumu o kadar kuvvetli hissettim ki.

Mantık devrede değilse, hayret edilecek davranışlarda bulunmak kaçınılmaz. Bu öyküde de yaşını başını almış, saygıder bir hanımefendinin duygularının peşinden korkusuzca gidişi anlatılıyor.


Öykü, genç bir kadının eşini ve üç çocuğunu 2 saat önce tanıştığı, kendinden genç birisi ile kaçarak terketmesi ve üzerine dönen dedikodu ve tartışmalarla başlıyor. Kaçınılmaz dedikodu kaçan kadının doğasında zaten fingirdeklik olduğu, kaçtığı genç çocukla yeni tanışmış olma olasılıklarının olmadığı v.s. gibi yorumlar idi.

Öykünün anlatıcısının bu olaya ilişkin psikolojik tesbiti ise kayda değer;

Bir kadının, hayatının bazı anlarında istemeden ve farkında olmadan bazı gizli güçlerin esiri olabileceği gerçeğini reddetmenin altında, insanın kendi içgüdülerinden, doğasındaki şeytanlıklardan korkmasının yattığını, bazı insanların kendilerini 'kolay baştan çıkaranlar'dan daha güçlü, daha namuslu, daha temiz hissetmekten zevk alduklarını söyledim. 

Bir kadının, kendisini içgüdülerine özgürce bırakmasını, tutkularının peşinden gitmesini, genelde olduğu üzere kocasının kollarında, gözleri kapalı onu aldatmasından daha dürüstçe bulduğumu belirttim...

Söylenen bir söz psikolojik durumumuzu nasıl da ele veriyor…

Bu tartışma, öykünün kahramanı olan Mrs. C'nin, 67 yıllık hayatının kimseye anlatamadığı, her gün düşündüğü, içini yiyip bitiren 24 saatlik dilimini öykünün anlatıcısı ile paylaşmak cesaretinde bulunmasına neden olur. Mr. C yaşadığı bu 24 saati paylaşarak kendini suçlamaktan kurtulacağını düşünmektedir.

Bir kumar masasında gördüğü tutku ile hareket eden eller ve bu tutku dolu ellerin sahibi ile yaşadığı 24 saati anlatır Mr. C. Adeta bir günah çıkarma...

Genç kumarbazın gözünü bürüyen hırs, kumar tutkusu ve bir kadınının buruşturularak atılmış haysiyeti…

Kitapta tutkuyu iliklerinize kadar hissedeceksiniz eminim. Heyecanla, bir çırpıda okunacak bir öykü.






6 yorum:

  1. Hmm, merakımı celbetti. Daha bugün kitaplara bakarken nette, eşime sormuştum Stefan Zweig'ı okudun mu hiç, önerir misin diye. Yazınız da cevap gibi oldu şimdi. Teşekkürler. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Stefan Zweig tutkunu bir insan olarak, zaman kaybetmeyin hemen ilk bulduğunuz kitabını okuyun derim :)

      Sil
  2. Merhabalar, yazıya "genç bir kadının eşini, ve 3 çocuğunu" ile başlamışsınız. Ancak kadın 42 yaşında (genç demek sizin tercihiniz ama orta yaş desek daha doğru olur), eşi vefat etmiş ve 2 erkek çocuğu var. Bu çocuklar da kendi hayatlarını yoluna koymuş durumdalar.
    Yanlış anlaşılmasın kesinlikle olumsuz yönde eleştiri yapmıyorum, sadece düzeltmek istedim :) yazı için teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar, kitabı unuttum net hatırlayamıyorum suan :( kontrol edecegim ama :) yorum için teşekkürler

      Sil
    2. Madam Henriette dediğiniz gibi 42 yaşında ve iki çocuk sahibi ama çocukları erkek değil kız ve eşi yaşıyor. Oğlu olan ve eşi ölen Mrs. C. Yanlış anlaşılmayı düzeltmek istedim sadece.

      Sil
    3. Teşekkürler yorum için! Göz atıcam yeniden

      Sil