2 Ocak 2015 Cuma

Satranç: siyah ve beyazdan öte, estetik ve faşizmin çatışması..

Stefan Zweig'ın Satranç'ını okumadıysanız, aslında şanslısınız. Muhteşem bir öykü sizi bekliyor.

Delirmemek adına satrança sarılan Dr.B.'nin nasıl da satrançla delirmenin eşiğine, Zweig'ın ise intihara geldiğinin öyküsü.

Zweig'in son eseri
İkinci dünya savaşı sırasında Gestapoların varlıklı kişileri gözaltina alması ve uyguladıkları psikolojik baskıyı da anlatan öyküde, kitabın kahramanı Dr. B. delirmemek için eline geçirdiği bir satranç kitabını yudum yudum içiyor ve deyim yerindeyse oyunları ve hamleleri beynine kazıyor. Zweig, Dr.B'nin yaşadığı psikolojik baskıyı 'Yeryüzünde hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapamaz' cümlesiyle öyle güzel özetliyor ki…

Günlerce süren kendi kendine karşı oynadığı satranç sonunda kahramanın beyni iflas ediyor ve  nöbet geçiriyor. Dr. B kitaptaki oyunları o kadar çok tekrarlıyor ki ezberliyor. Oyunları ekmek kırıntılarını kullanarak oynamaya başlıyor, daha sonra yetmiyor aklından oynamaya devam ediyor. Kendi kendine karşı verdiği bu mücadele sonucunda sinir krizi geçiriyor.

Kendi kendinize söz geçiremediğiniz anlar oldu mu? Dr. B'nin büyük bir tutku ile ihtiras ile siyah ve beyazı savaştırması bana kendi içimizde verdiğimiz savaşların nasıl da büyük bir çatışma ile geçtiğini anımsattı. Bu savaş, Dr. B'yi gözaltından kurtarıyor; ama Stefan Zweig'ı intihara götürüyor.


Gözaltından kurtulduktan sonra Dr. B, satrançtan kaçmaya başlıyor taa ki Dünya satranç şampiyonu ile bir gemi yolculuğunda karşılaşana kadar…Satranç şampiyonunun derinlemesine karakter analizinde hırsın nasıl da kuvvetli bir rüzgar olduğu, açgözlülük, cahillik ve kendini beğenmişlik hastalığı oldukça etkileyici bir şekilde anlatılıyor. Kültürsüzlük ve açgözlülükle kurulan tek yönlü bir dünyadır şampiyonunki.

Zweig, şampiyonunun açgözlü ve kedini beğenmiş tavrını:
'..Ama böyle hızla gelen bir ün, böyle boş bir kafayı nasıl sersemletmez ki?'
…. işte o zaman Rembrant, bir Beethoven, bir Dante, bir Napoleon hakkında en ufak fikri olmayan birinin, kendini büyük bir insan sanması aslında o kadar kolaydır ki...
cümleleri ile anlatıyor.

Hızla üne sahip olan ve sadece satranç oynamayı bilen şampiyonun kendini beğenmişliği ile her gün, her saniye televizyonu, gazeteyi her açışımızda karşılaşmıyor muyuz?

Dr.B'nin naifliği, satranç şampiyonunun kabalığı, tepki vermezliği aslında siyah ve beyazı temsil ediyor. Zweig ikinci dünya savaşı ortamını Dr. B ve şampiyon üzerinden anlatıyor bu öyküde. Dr. B'nin odaya kapatılması dönemin sanatını ve ahlaki değerlerini baskılayışının bir simgesi, Dr. B estetiği temsil ediyor. Şampiyon ise cahilliği, kabalığı ve ben bilirimciliği ile faşizmin yansıması. 64 kareli satranç tahtasında geçen savaş, faşizmin üstün gelmesi le tamamlanıyor…

Sanki 1000 sayfa okumuşcasına doyuruyor beyni bu kitap. Bir çırpıda okunuyor ama etkisi günlerce sürüyor. Keşke daha uzun olsaydı diyeceğiniz türden bir kitap.

Stefan Zweig'ın beyazlığı ve intiharın siyahlığı…

İntihar etmeye karar vermek kolay bir karar değil, kendinizi ikna etmek için büyük bir savaş vermeniz ve bu dünyaya karşı bir umudunuz kalmaması gerekir diye düşünüyorum. Ikinci dünya savaşı ortasında kalan yazar faşist baskılar sonunda umudunu yitirerek ülkesini terk etmek zorunda kalmıştı. Brezilya'ya yerleşmişti ve Satranç'ı da orada tamamlayarak intihar etmişti. Stefan Zweig'ın son kitabı olması ve daha sonra intihar etmesi, kitabı adeta bir veda mektubu gibi de hissettiriyor.

Kitabı ikinci kez okudum ve ilkine kıyasla daha derin bir etki bıraktı…Zweig'ın yeri her zaman ayrı...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder